Kıraathanede ne okusak?

  • Kadir Gürcan
  • Kadir Gürcan
    18 Haz 2018 10:32
    Bir taraftan Ramazan-ı Şerif’in tatlı yorgunluğu diğer taraftan seçim telaşı gülmeye halimiz mi var diyeceksiniz ama, ne konuştuğunu bilemeyen ya da ağzından çıkacakları tartmaya vakti olmayan siyasetçilerimiz olunca kendinizi tutamıyorsunuz. Yeni bir “Okuma kampanyası”nın seçim konuşmaları içine girebileceğini kim tahmin edebilirdi? Mevcut iktidarın en gıcık olduğu, antipati duyduğu kesim, okuyan, yazan ve onlardan daha zeki olup, farklı düşünenler. Haksız yere hapiste yatan, Türkiye’nin en kıymetli yazarlarının tek suçu, okuyor ve yazıyor olmak.

    “Milli Kıraathane!” proje ve teklifi, daha önce örnekleri olan ve kapalı devre ideolojilerin, partizan, basit ölçekli ideolog ve yaygın sokak magandası yetiştirmek için devlet destekli açılan kurumların kötü bir taklidi olmaktan öteye geçmez. Para döküp açmak kolay. Özel sektör böylesi abes bir  iştiğale yatırım yapmaz. Böyle boş projeler ancak devlet kasasını elinde tutanların yapacağı işler. Azgın Halk Partisi iktidarının Köy Enstitülerine benzer bir şey. Projeyi dillendirenlerin okuma, kitap, yetişmiş adam düşmanlıkları bilinmese  “Acaba mı?” diyesimiz geliyor ama, malzeme ortada.

    Bu tür ideolojik insiyakların tetiklediği boş kurumlarda, kitap, ilim, irfan türünden kaliteli merakların dışında hemen her şey söz konusudur; bilardo, pişti, okey, bahis...her türlü malayaniyat. Laubali sağcı kesim, Satranç için de “Zeka geliştiriyor!” bahanesi ile meşruiyet arıyor ama, nafile. Hanefi Fakihleri-Allah hepsinden razı olsun-bunların hiçbirisine, hangi “modern maslahat!” kılıfı giydirilirse giydirilsin geçit vermemiş. Biz Satranç konusunda, Diyanet İşleri Başkanlığının fetvasının, dini değil siyasi bir tercih, modernizme verilmiş bir rüşvet olduğuna kaniyiz. Tahrimen Mekruh hükmünü hafifletecek dini bir maslahat da bulamadık.

    Sayın Cumhurbaşkanı “Kıraathane” kelimesinin arkasına sığınıyor. İmam-Hatip mezunu ya! Halbuki, içi geçmiş bir çok müessesese gibi, “Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür ela gözlü olur!” sözünün beslediği hayıflanmaların tarihi ve kültürel bir arkaplanı yok. Osmanlı döneminde de öyleydi, Cumhuriyet döneminde de öyle ve bundan sonra da farklı olmayacak. Bir müesseseyi, Arapça-Farça karışımı bir adlandırmayla mahiyetinde değişiklik yapma şansınız yok. 

    Avrupa ülkelerinde, yazar-çizer, sanatçı takımının uğradığı türden mekanlar bizde gelişmemiş. Bu tür ithal meraklar da Osmanlı’nın son dönemlerinde Batı’ya gidip orada gördüklerini ballandıra ballandıra anlatanların boş kuruntuları. İstanbul’un bazı semtlerinde yine özenti ile isimleri öne çıkan-Marmara Kıraathanesi, en meşhuru- bir kaç mekan, figürleri, simaları ve kültür malzemeleriyle tamamiyle toplama bir yapı. “Yerli ve Milli Otomobil” gibi. İsminden başka her şeyi derme-çatma. 

    Kahvehaneler ya da yanlış kullanım ile Kıraathaneler şu halleriyle, bir ihtiyaca karşılık vermeleri açısından ihmal edilmeyecek kadar önemli. Sabahçı kahvelerinin, Sabah namazını camide ada eden ehl-i cemaat ile çok iyi bir bütünlük oluşturduğunu kim inkar edebilir? Günün ilk ışıklarıyla sanayi sitelerine, hayatın içine akan binlerce belki milyonlarca işçi, memur, esnaf, talebe kesiminin uğrak yeri olan, çay ocakları ve sabahçı kahvelerinin giderdiği toplumsal ihtiyacı hafife almanız için, öğle vaktine kadar yatabilecek maddi geliri garantilemiş olmanız gerekir. 

    Millet irfanına katkıda bulunmayı dert haline getirmiş olanlar için zaten bilinen müesseseler var. Bu müesseselerin alemşumul özellikleri de sağına soluna “milli, yerli, organik, ev yapımı, taş fırın, kömür ateşi ...” gibi sunilikler koymanıza da gerek yok. Kütüphaneler, kitap ile insanların buluşabileceği en mükemmel ortamlar. İki yüz yıldır mahiyeti ve işlevi bilinen Kıraathaneye, kaldıramayacağı yükler yüklemektense kütüphaneleri ihya etmek neden kimsenin aklına gelmez ki? Ama, herkesin bildiği gibi “Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz!” 

    Diğer açıdan, kütüphaneler modern iletişim vasıtalarıyla, bütün takdirlerin ötesinde birbirleriyle münasebeti çok üst seviyeye taşımış durumdalar. Derdiniz okumak olsun. Şu an için ulaşmak isteyip de, mahrum olabileceğiniz hemen hemen hiç bir kaynak yok adeta. 

    Sayın Cumhurbaşkanı boş da olsa bir iddia atar da, medyanın şıracı ve bozacıları konuyu meşrulaştırıp durumdan vazife çıkarmazlar mı? Hazret’in bir kıraathane ziyaretini manşetlere koyuvermişler. İyi de, ortada yine Cumhurbaşkanının ‘Kıraathane’ projesini destekleyecek kitap, dergi ve ansiklopedi yok. Bildiğiniz, biraz modern bir kahvehane. Acele edelim derken, espriyi bütünüyle atlamışlar. Hiç olmazsa Hazret’in eline Battal Gazi ya Zaloğlu Rüstem Kıssaları’nı tutuştursaydınız!

    Kahvehaneleri gerçekten Kıraathane haline getirme teşebbüsü yeni değil. Cami hazirelerinde olan kahvehane ve çay ocaklarının izbe bir köşesine dostlar alışverişti görsün türünden bir kaç raflık kitaplar eskiden beri istif edilir. Ne var ki, iki elin parmak sayısı kadar olan bu kitapların da ne okuyucusu olur ne de meraklısı. Hatta bu satırın yazarı böyle bir kütüphanede Ömer Nasuhi Merhum’un Hukuk-u İslamiyye Kamusu’nu görmüştü. Allah Aşkına, böyle bir çay ocağında bu kitabı kim, neden, hangi maslahata binaen okusun. İsmi üzerinde ansiklopedi!

    İş inada biner ve Kahvahaneler kitap istif edilir ve Kıraathane(!) haline dönüşürse, oraların jargonu da değişir herhalde; “Hasan Abi, buraya üç çay. Bana, Vadideki Zambak. Arkadaşlara, Suç ve Ceza, Mai ve Siyah! Sana zahmet!” Eh artık, ocakçı ve ayakçılar da bu eserleri bilen, okuyan ve eksikleri giderebilecek insanlardan seçilir.

    Kadir Gürcan
    18 Haz 2018 10:32