Gül yetiştirme ve derme zamanı

  • Bahattin Karataş
  • Bahattin Karataş
    16 Oca 2019 17:19
    Efendimiz (sav) olmasaydı, insan olduğumuzu bilemeyecek; yaratılış muammasını, hayatın gayesini, etrafımızda olup biten olayların dilini çözemeyecektik. Maksad-ı ilahi O'nunla anlaşılmış; eşyanın hakikatı O'nunla bilinmiştir. Merhum Necip Fazıl'ın dediği gibi "O ki her şey o yüzden var" olmuş, O’nunla alemlere rahmet dolmuştur.

    O ne Arap'ın ne Acem'indir. O ne garbındır ne de şarkın... O her yerin ve herkesindir. Yani hem Amerika'nın, hem Asya'nın... Hem Avrupa'nın hem Afrika'nındır O...

    O sadece şu cemaatin ya da filan tarikatın da değil, O herkesin ve her kesimindir. Tıpkı ay gibi, güneş gibi, atmosferdeki oksijen gibi, yağmur gibi, bahar gibi, yaz gibi... O sadece coğrafi bir bölgenin de değil, her yere ve herkese merhamettir O...

    O, herkese can, her derde dermandır. Hiç kimse sadece bizimdir, diyemez. Sadece Müslümanların da değil, O tüm insanlığındır. Hatta tüm varlığın, hayvanâtın, cemadâtındır. İnsu cinnu meleğindir O.

    Kimse bizim O’na ihtiyacımız yoktur da diyemez. Güneşe, yağmura, bahara ve yaza diyemeyeceği ve demeyeceği gibi...

    Dünya neye sahipse, O’nun vergisidir hep;
    Medyun ona cemiyeti, medyun Ona ferdi.
    Medyundur O Masuma bütün bir beşeriyet..
    Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret!.

    Bugünlerde bizler yine O'nunla doğduk. Ayırdılar ülkemizden bizi... Küçük bir beldeye göre belki öldük, yok olduk... Ama yeni ve büyük bir dünyada dirildik var olduk.

    Belki köyden şehre; belki tüm dünyaya açıldık, saçıldık...

    Kader bize geniş bir dünya gösterdi. Tüm tanıdıklarımız eski dünyamızda kaldı. Yeni dünyada; yeni tanıdıklarımız oldu. Farklı renklerden amcalar, dayılar, dedeler, neneler oldu... Farklı farklı desenlerden; akrabalarımız, komşularımız ve arkadaşlarımız oldu ya da olacaktır inşaallah!

    Kaderin bu tecellisini ibret ve hayretle seyrediyoruz. Şimdilerde bu sırrı hala anlamayanlar olabilir. Ama tabiattaki musikiye, renk cümbüşüne ve armoniye, nurlu yola devam ediyoruz... Bak urbalarımız da değişti ve değişecek... Kültürel dokularımız da zenginleşiyor, yenileniyor. Üstadımızın dediği gibi ‘Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal’

    Eskiye ait neyimiz varsa, kader aldı elimizden. 
    Malımız, mülkümüz, anamız babamız, kardeş ve bacımız..
    Yenilerini edinelim diye...
    Süreç, bize dünyanın faniliğini, kararsızlığını da hatırlattı. 
    Ebedi olanın kabrin arka tarafında olduğunu belletti bize...
    Peki neydi bu tipi, neydi bu poyraz?
    Neydi bu kar kış, neydi bu ayaz? 

    Bir anlamda meğer Üstadımızın yaşadığı kışın; baharını yaşamış biz. O, “acele ettim kışta geldim. Sizler cennet asa bir baharda geleceksiniz" dememiş miydi bize?

    Bir iki sert poyraz esip; bazılarımızın çatısı uçup, camı kırılınca, damı akıtıp su alınca, karda buzda kayıp eli kolu, başımız kırılınca... Veya üşütüp ateşimiz çıkınca... ''Ne güzel mevsim bahardı. Nereden çıktı bu kış ve fırtına? Neden yazdan sonra sonbaharın ve kışın geleceğini söylemediniz?'' demeye başladık. Halbuki adetullah böyle cereyan etmekteydi...

    ''Bahardan yazdan ne varsa hepsi gitti. Yapraklar döküldü. Dallar kurudu... Buz tuttu her şey, bitti yok oldu. Bir daha nasıl bahar gelir? Kim bir daha baharı getirir? Bu hizmet de bitti artık. Her şey yok oldu, dağıldı'' diyenlerimiz ve söylenenlerimiz oldu. Halbuki her kıştan sonra bahar vardı... Herkes böyle biliyordu. İnanıyor olmalıydı. Kimsenin bundan şüphesi de olmamalıydı...

    Meğer yıl dört mevsimmiş...
    Meğer her bahar ve yazın kışı ve güzü de varmış ve olurmuş...
    İşte biz de, böyle bir rüyadan bir fırtınayla uyandık.
    Kendi güz ve kışımızla, yolumuzun kaderiyle karşılaştık...
    Menzili çok derin sular varmış...
    Meğer her hak ehlinin yolunu gulyabaniler kesermiş...

    Evet baharın geleceğini müjdeleyen zat bizi bekliyor. ”O bahar hediyelerinden bir deste derleyin kemiklerimizi misafir eden HORHOR medresesine gelin... Bizden hoş geldiniz sadasını işiteceksiniz.” buyurmuş ve vasiyet etmişti...

    Evet hangi zalim nemrut ve firavun daimî kalmıştır?
    Hangi tiran ebedi saltanat sürmüştür? 
    Mezarlıklardan sormalı kimler, kimler yatıyor?
    Ölmemeye çare mi var?

    İşte şimdilerde; geçmişten ödünç aldığımız bahar ve yazın borcunu ödeme; gelecek kuşaklara yeni baharlar hazırlama seferberliğimiz başladı.

    Unutmayalım ki baharın da yazın da sahibi Allah'tır... Getiren de götüren de O’dur... Bu işlerin sahibi biz değiliz ki aciz kalıp tekrarına gücümüz yetmesin, yeni baharlar, yeni çiçeklerle gelmesin...

    Şimdi gül yetiştirme ve derme zamanı...
    Şimdi hadiseleri hikmetle okuyup dersler çıkarma zamanı...
    Şimdi yeni hale adapte olup hemen yangınları söndürmeye seferber olma zamanı...
    Evet tam şimdi işte; çay koy keçeli, çay içme zamanı!

    Bahattin Karataş
    16 Oca 2019 17:19