Bir yudum su

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    12 Haz 2018 10:22
    Devesine, yiyecek, içecek ve diğer ihtiyaçlarını yükleyip çölde yolculuğa çıkan bir adam, çölün ortasında bir gencin “Su!.. Su!..  Su!..” diye inlediğini görünce, devesinden inmiş ve kendi suyundan ona su vermiş. Genç suyu içtikten sonra adamı itip kakmaya başlamış. Sonra da deveye atlayıp kaçmaya kalkışmış. Adam arkasından, “Sakın bu yaptığını başkalarına anlatma!..” diye bağırmış.

    Bu söz gence tesir etmiş “Acaba bu sözle bana ne demek istedi?” diye düşünmeye başlamış. Sonra da devenin yularını çekip geri dönerek adamın yanına gelmiş, demiş ki: “Sen normalde, bana bağırıp çağıracağına, küfredip hakaretler yağdıracağına, ‘Sakın bunu başkalarına anlatma!’ dedin. Niye söyledin? Anlatırsam ne olur ki?” Adam da şöyle cevap vermiş: “Eğer anlatırsan, bir daha hiç kimse, çölde susuzluktan ölmekte olan kimselere su vermez. ‘Ya elimden her şeyimi alıp beni soyarsa ne yaparım’ der ve oradan geçip gider. Sen böylece hayırlara mâni olmuş ve bazılarının da ölmesine sebep olmuş olursun. İster istemez insanlar çekinirler. Bir de kötü misalin yayılması, pek çok hayırlar ve iyiliklerin yapılmasına engel teşkil eder.”

    Gencin yüreğinde yine de iyilikten biraz kırıntı varmış ki,  bu sözleri dinledikten sonra özür dileyip adamın devesini ve eşyalarını kendisine geri vermiş…

    Ya koskoca bir Hizmet mensuplarına bir damla suyu yasaklayanlara ne demeli… El-cezâü min cinsi’l-amel (Âhirette veya dünyada verilecek karşılık, işlenilen amel cinsindendir.) prensibine göre her halde karşılığı hüyem hastalığıdır. Hani develer bu hastalığa tutulunca bir türlü suya doyup kanamaz, çatlayıncaya kadar su içmek isterlermiş. Ahirette yalancı zâlimlere verilecek bir ceza da “Şürbe’l-hîm” Yani yalancı zâlimler cehennemde zakkumu yiyecek kaynar suları da içecekler ama hiç susuzlukları gitmeyecek. (Vâkıa Suresi, 56/51-55) âyetler) 

    Taberanî ve Beyhakî’de bulunan bir hadis-i şerife göre “Bir güzel söz, bir köle azat etmek gibi büyük bir sadaka yerine geçer.”

    Anlatılan  olayda olduğu gibi, samimî, ihlaslı bir söz, bir insanı hürriyete kavuşturma gibi büyük sadaka olabilir. Bilhassa o insanı, nefsinin ve şeytanın esaretinden kurtaracaksa…

    Onun için Üstad Hazretleri ihlasın dokuz özelliğini saydıktan sonra ihlasta daha çok nurların ve kuvvetlerin de bulunduğunu ifade ediyor:

    “Bu dünyada, bilhassa uhrevî hizmetlerde (İhlas);
    1-EN  MÜHİM BİR ESAS: Biz bir ev yapacak bile olsak, sağlam bir temel ararız. Çünkü, kaypak bir yerde, bataklık alanda veya heyelanlı bölgelerde yapılacak binalar devamlı tehlikelerle karşı karşıyadır. İhlassız söz ve davranışlar, ekseriya desteksiz atmalar gibidir hep isabetsiz olurlar. Onun için sözlerimiz  ihlas esaslı ve temelli olmalıdırlar.

    2-EN BÜYÜK BİR KUVVET: Bir şey ortaya koymada ve hedefe varmada en büyük bir kuvvet ihlastır. İşin içinde ihlas varsa, başka bir güce artık ihtiyaç yoktur.

    İsmini vermeyeyim, birisi anlattı: “Liderimizin iç yüzünü gördükten sonra dünyam yıkılmış ayrılmıştım. Adam namaz kılmıyormuş, biz onu teheccütlerini kaçırmayan bir mübarek biliyorduk. Bizi kandırmışlardı. Hem Atatürk düşmanlığı yapıyorlar hem de Yavuz Ağabey gibileri bu yüzden hapse atıyorlardı. Bir daha böyle şeylere bulaşmayacaktım. Ama küçük kardeşim hizmeti tanımıştı. Beni de o işin içine sokmak istiyordu. Onu da çok seviyordum. Kırmak istemiyor, hem de vazgeçirmeye çalışıyordum. Kendimden misal vererek koparmaya gayret ediyordum ama o da daha fazla bir gayretle beni elde etmek için uğraşıyordu. Ama hiç oralı olmadım. Artık öğretmenliğe döndüm ve öğretmen evine devam ediyorum. Cemaat namazlarını bıraktım. Arkadan tek başıma kılmaları bile unutmaya başladım. Sigara belası da ufak ufak ârız oluyordu. O günlerde cemaatten bir öğretmen peşime takıldı. Gayet nezih ifadelerle beni Hizmete davet ediyordu. Ben çok sevdiğim kardeşini dinlememiştim, onu mu dinleyecektim… Ama o ısrarlıydı. Başkası olsa kovardım. Ama o bir başkaydı… Anlayacağınız ihlas yüklüydü. Yağmurlu bir gün baktım öğretmen evinin kapısında beni bekliyordu… O da benim gibi bir öğretmendi. Ama içeri girmiyordu. Çünkü içeride okey oynanıyordu. O kuvvetli ihlasa mağlup oldum ve peşine düştüm.” Cenab-ı Hak inşaallah yine devam ettirir… 

    3-EN MAKBUL BİR  ŞEFAATÇİ:  Bir işin bitirilmesi için,  bir sıkıntıdan kurtulmak için ve mühim bir meselenin gerçekleşmesi için bir iltimasçı, bir şefaatçi mi arıyorsun, ihlasa sarıl, ihlaslı ol yeter. 

    4-EN METİN BİR NOKTA-İ İSTİNAD: Dayanma noktası çok mühimdir. En ağır yükleri kaldırmak için kaldıraçlar kullanılır. Kaldıraçta en önemli husus dayanma noktasıdır. Meşhur Arşimed, “Bana bir dayanma noktası gösterin, dünyayı yerinden oynatayım” diyor. İhlas işte öyle bir dayanma noktasıdır. Bir grup ihlaslı, dünyayı yerinden oynatır.

    5- EN KISA BİR TARİK-İ HAKİKAT: Kestirmeden götüren bir hakikat yolu mu arıyorsunuz, ihlaslı olunuz yeter; o sizi kısa yoldan HAKKA ulaştırır… 

    6- EN MAKBUL BİR DUA-İ MÂNEVÎ: “Bana bir manevî dua öğretin, o en makbul olsun” mu diyorsunuz. İhlasın sırrını kendinizde yerleştirin yeter.

    7-EN KERÂMETLİ  BİR  VESÎLE-İ MAKASID: Meram ve maksatlarınıza ulaşmak için en kerâmetli bir vesile mi arıyorsunuz, kendinizi ihlasla donatın yeter, ümit etmediğiniz şekilde  kerâmetkârane onlara ulaşırsınız.

    8-EN  YÜKSEK  BİR  HASLET: İhlas eğer tabiatınızın bir yanı haline gelirse artık en yüksek bir huy ve mizacı kazanmışsınız demektir…

    9-EN SÂFÎ BİR UBÛDİYET İHLASTIR: Bu hususta bir söze gerek yok sanırım.

    İşte, İzmir gibi bir yerde prototip olarak başlayan ve dünyanın 170’ten fazla ülkesinde kısa zamanda hizmet veren eğitim gönüllüsü adanmış ruhların bütün acemilik ve amatörlüklerine rağmen vesile oldukları hizmetler işte bu ihlas nurlarının ve kuvvetlerinin bir neticesidir. Yoksa olacak gibi değil… “Yu’cibü’z-zürrâ…” Tohum atanları bile şaşırtan böyle hârika gelişmelerin altında Allah’ın inayetiyle bu ihlas var… 
     
    Abdullah Aymaz 
    12 Haz 2018 10:22