Payımıza düşenler çok anlamlı ve çok çalımlı

Bir önceki yazımızda Mücedditler ve günümüzün Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniyesi üzerinde durduk…
SAFVET SENİH - SAMANYOLUHABER.COM

Her çağın, o çağa uygun, o günlerdeki Müslümanların problemlerini çözecek çapta tecdid rehberleri vardır. En şiddetli inkâr ve fitnelerin kaynaştığı âhir zamanın bu dönemindeki vazifedarların da ona göre, o çapta tecdid temsilcileri olacaktır. 
Üstad Hazretleri üstün zekası ve hâfıza gücüyle ve kesbî ilim olarak  hakikat ilimlerinden 90 cilt kitabı ezberleyip  her gün üçer saat ezberinden tekrarlayıp ilimden ilim doğurtarak kendisine düşeni yapmış, Cenab-ı Hak da kendisine Kur’an’ın feyzinden derin ilimler ihsan etmiştir. Öyle ki, böyle bir ilimle ortaya koyduğu R. Nur eserleri  bu çağın bütün mânevî, hatta maddî problemlerini kökünden çözecek mâhiyetteydi. Hep bir elmas kılıç gibi kalemi elinde, Âlem-i İslamın ve topyekün insanlığın dertlerini düşünerek  Kur’an’dan aldığı ilhamları hiçbir mekan ve atmosfer farkı gözetmeyerek kevser mürekkeblerle kağıtlara ve gönüllere nakşeden bir dertli, asrın büyük muzdaribi ve çağın sözcüsü… Hep zirvelerde ve beline kadar hep sisler içinde…
Asrımızda payımıza düşenlerden bir başkası Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi… 
1966’da İzmir’e tarihi Kestanepazarı Camiine vaiz (aslında bütün Ege bölgesine vaiz) ve İmam-Hatip yurduna müdür olarak gelmişti. Yirmi sekiz yaşlarındaydı ama ancak yaşlı başlı kâmil ve bilge insanlarda görülen bir vakara sahipti. Çok ciddi ve muttaki bir kemâl ehli idi. Fıtrî istidadları itibariyle hiç diğer hocalarımıza benzemiyordu. Akıl, zeka ve hâfıza yönünden de fevkalâde idi. Zaten çok küçük yaşta Kur’an-ı Kerimi baştan sonra ezberlemiş. Pek çok Hadis-i Şerif de hâfızasındaydı. Mehmet Akif  Ersoy’un o büyük Safahat kitabından mühim bir kısmı ezberindeydi… 
Çok hassas bir yapıya sahipti. Bu hassasiyet her zaman hissedilirdi. Uyuşuk, tembel ve kaygısızlara ‘Havadan hem kapanlar yanında bunlar da yağmur altında ıslandığını fark etmeyenler’ nazarı ile bakar ve hallerine çok hayret ederdi. Elbette bu hassasiyetinin fıtri olarak ona ihsan edilmesinin; âyet ve hadislerdeki ince ve derin mânâları –derinliklerinden inci ve mercan çıkaran bir cevher avcısı gibi- kavrama ve yakalamada çok büyük önemi vardı. Bu mükemmel kavrayış aynı zamanda muazzam bir yorumlama kabiliyetini devamlı besliyordu. Böylece her hangi bir meseleyi bir anda birkaç yönden bakabilme imkânına da sahip oluyordu. Yerinde kullanılan bir hassasiyet meziyetinin böylece Cenab-ı Hak tarafından ihsan edilmesinin sır ve hikmeti de tezahür ediyordu.
Hislerinin keskinliği yanında, sezgileri de çok derindi. Zamanla çok kere şâhit olduk ki, insanlığa bilhassa İslama indirilen her darbeyi, anında vicdanında duyuyordu. Bu mânâda kötü bir oluşum başlayınca, patlamadan önce sezer ve bunu iyice anlamak için sağa-sola “Bir yaramazlık var mı?” diye sorar.
İslam Âleminde değil, bütün dünyada bulunan hadisçileri ele alalım. Bana bir âlimi gösteriniz ki, her sene baştan sonra kütüb-i sitteyi (altı sahih ve muteber hadis kitabını)  seçkin talebelerine okutup günümüzün gelişen durumlarına göre yorumlar getirsin. Aynı şekilde bir fıkıh âlimi gösteriniz ki, kendi mezhebinin önemli kitaplarını her sene baştan sona, seçkin talebelerine günümüze göre yorumlayarak baştan sona okusun. Tefsir, kelâm ve tasavvuf  ile de aynı şeyleri söylüyorum…
Ayrıca insan çok âlim olabilir, çok fazla kitap mütalaa edebilir. Ama kılı kırk yararcasına dikkatli yaşamak mühimdir… İşte bu zamanda bunları takva ve ihlas içinde yaşayan o zâttır. 
 

06 Aralık 2018 11:40
DİĞER HABERLER